"Hiçbir şey Hayat Kadar Şaşırtıcı Olamaz. Yazı Hariç!"


6 Haziran 2012 Çarşamba

serseri prometheus

insan vücudunun %72.8i sudur. dünyanın yaklaşık %75i sudur. karpuzun yaklaşık %90ı sudur. sularla çevrilmiş bir varoluşun kaynağında içinde yanan bir ateşle dolaşmak lanetin ta kendisidir. ben lanetlenmiş çocuk, fikret olağanus. ismime bakıp da 45 yaşlarında olduğum düşünülebilir. ben 15 yaşındayım. soyadım aileme yapılmış bir şakanın ürünü, apayrı bir hikayeye sapladım soyadımı. yazlıkçılarının bile pek uğramadığı yazlık beldemizde ayağımı iskelenin ucundan denizin suyuna sarkıtıyordum. termos bardağımda kumsala gelmeden önce doldurduğum çayım, kalemim, defterim, kitabım... ne kadar entel tatil argümanı varsa ellerimin altında bulunsun da neme lazım belki almancı turist kızlardan birkaçı gelir de "aaa ne kadar entellektüel bir çocuk bu, şenay baksana şu junge'ye" şeklinde beni keserler ve bana yalnızlığımın kapılarını kırma fırsatı sunarlar. o kadar yalnızım yani. üstelik bunun farkındayım. hep söylerim "yalnızlık en çok farkedeni üzer" hani kanserin ilk teşhis edildiğindeki ruh hali gibi. öncesinde de yaşıyorsundur, gülüyorsundur, fakat herşey yarım kalır bir anda. dedim ya dünyanın %75i sudur.

iç deniz olması sebebiyle koca koca gemilerin geçmediği şirin beldemizden sadece ufak balıkçı gemileri geçer. sahil kasabalarını bizim insanımıza öyle bilgelik yüklü tanıttılar ki kimse bu yüzden gençken gelmek istemiyor. benim aileme dedemden kalan tek mülk bu yazlık olduğu, satacak pahaya henüz ulaşmadığı ve üstelik gidecek başka bir yazlığımız olmadığı için yazları burada yalnız kalıyorum. kışları da istanbulda. çok fazla değişen bir durum yok yani. "benim yalnızlığım insanlarla dolu" değil, üstelik öyle şekilli cümleler kurabilecek bilgeliğe ulaşabileceğimi de sanmıyorum. dedim ya. ben 15 yaşındayım, 15 yaşında bir çocuk ne kadar çok yaşamışsa o kadar çok yalnızım.

"insanlar neden bu kadar zalim?" diyemeyecek kadar kirlenmiş biriyim. dedim ya 15 yaşındayım ve evet 15 yaşındaki bir çocuk ne kadar kirlenebilirse o kadar çok yalnızım. belki de hiç temiz biri olmamışımdır. annem anlatır ilkokula giderken beni dişçiye götürmüşler. dişçi kerpetenini ağzımın içine sokup da çocukluğumu ağzımdan çekip çıkarmış. "senin amına koyarım şerefsiz" demişim adama. annem hemen basmış tabii tokadı ağzıma. bizim memlekette doğru söylersen yersin tokadı. lise 2 ye geçtim. 10. sınıf. istanbuldaki bütün devlet okullarında olduğu gibi benimkinde de kızlar ve erkekler çoktan ilk cinsel deneyimlerini tattılar. ben de tattım, internetten. allahtan internet var.

ayaklarımı salındırmışım, ilerde birkaç çocuk ve birkaç anne denize giriyor, güneş batıp batmamak konusunda kararsız. sanki sessiz bir filmin içerisinde "iskeledeki çocuk" olarak figüranlık yapıyorum. zaman akıyor.

sahilde yalnız bir çocuk, yalnız çocuklar kadar yalnız
Çocuğun üstünde yırtık bir tişört, bütün yırtık tişörtler candır
ismimin baş harfini kazıyorum iskeleye, verdana 12, üstelik de italik.
denizden bir balık uçup düşüyor kollarıma, papazın gülümsemesi gibidir her iskele
ellerimin arasında sanki yıldızlar, sanki yıldızlar top oynuyor
masal bu ya, sen çıkıp geliyorsun, bakışın annemden izler taşıyor.
sen düşüp gidiyorsun ve sanki bütün yıldızlar birden seni hatırlatıyor
ellerimin arasında küçük bir çocuk
ve sanki her çocuk biraz daha yalnız
ben çıkıp sana mitolojiden bahsediyorum,
ellerimde yıldız tozları, tanrılar ve bir satir
ne çok acı var şu yeryüzünde, ki mutsuzluk hep geometrik artıyor.
ismimi bağışlıyorum bir deveye, deve dile gelip hıçkırarak ölüyor
bir bulut uzaklardan selam verip ağlıyor, annemse hep parasızlıktan yakınıyor
korkma ben varım diyor bir martı, sessiz düşlerimden uyandırıp
dusduru bir dağ gölü gibi parlıyor ay gökte
korkarım ellerimin arasında bir gökkuşağı tutuyorum, korkarak.
üstelik nedense herkes biraz biraz daha yalnız.
post-modern dalkavukluktur aslına bakarsanız şiir, herkes bilir.
üstelik  nedensellik diye de bir ilke vardır.
her şair saçmasapan bir şarkının geçmiş söz yazarıdır
sahilde yırtık tişörtlü bir çocuk oturuyor, yapayalnız.

bu şiiri yazdım. defterimin bütün sayfaları ortaokuldan kalma beğenmediğim karalamalarla dolu. üstelik bir gitarım bile var, hafiften müzisyenim. bütün şiirlerimi yakmadan önce max brod gibi bir dost edinmeyi ne çok isterim. paramparça olmuş, akışkanlıktan uzak, durağan, yalın, yapayalnız bir hayattır yaşadığım, ve malesef, ne kadar çok yaşadıysam o kadar çok yalnızım. 

bi kuş sesi duydum. bir martı. gagasından bir şey düştü iskeleye. ayağa kalkıp yürüdüm.  ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en iskele yolunu. sanki o anda birilerinin facebook cover fotosu olmuşum gibi bi his kapladı içimi. banksy sendromu. baktım katlanmış bir kağıt, kağıdı açtım. içerisinde şu cümle yazıyor:

"aBoNem oL BeN EhkLeRiM"

1 yorum:

  1. Bu yazın çok güzel, güzel derken, laf olsun "güzel"inden değil; gerçekten güzel.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...