"Hiçbir şey Hayat Kadar Şaşırtıcı Olamaz. Yazı Hariç!"


6 Kasım 2010 Cumartesi

Bogard'ı Yakan Sigara

(NOT:  bu yazımı okumadan önce alttaki şarkıyı açıp bi yandan dinlerseniz "bir yudum insan" etkisi gösterebilir. göstermeyedebilir.)

Kadın barın köşesinde yalnız başına içiyordu içkisini. sigarasından yükselen dumanlar dans ederek gökyüzüne yükseliyor, barın duvarındaki kazablanka afişinin üstünden geçerken humprey bogard'a reveransını sunuyordu. adam yalnızdı. kadın yalnızdı. adam içiyordu. kadın içiyordu. kadın içkisini öylesine yavaş yudumluyordu ki adam slow motion bi film izlediği hissine kapılıyordu. Kötü Yeşilçam filmlerinin iyi karakterlerinin parklarda koşuşurkenki yavaşlatılmış çekimleri gibiydi kadın. Nefes alıp verişi ilk yardım talimi gibiydi, öylesine gösterişli.

adam kadının yanına gitmek istiyordu. adam bi süreliğine kadını hayal etti, fonda shostakovich çalıyordu, second wals. Adam “ram pampam, ram pampam” ritminde yaklaşıyor, kadına tek kelime etmeden dudaklarına yumuluyordu. Hem de ne yumulma. Adam bir anda uykudan uyanır gibi kırpıştırdı gözlerini, uykudan uyanmış ve gözlerini ışığa dikmiş gibi. Barmenin burnu kendi burnuna yaklaşık 5 milim mesafedeydi. Adam oldum olası sevmezdi barmenleri. S”ktiğimin filozof bozuntuları, her boku görmüş geçirmiş havalarından  nefret ediyordum”.  barmen en filozof tavrıyla sordu: "insan neyle yaşar?" adam bi süre afalladı. “ananın amıyla yaşar” demek geldi içinden, fakat hiç kavga edecek kafada değildi, ve bu akşam o kadınla konuşmasına mani olacak bişey yapmayı da istemiyordu üstelik. Yoksa  adam pekala bilirdi o barmen bozuntusuna cevabı yapıştırmasını. "abicim ne diye bekliyorsun burda, git konuşsana, belki de bu gece sevgiyi kaçıracaksın?"

barmen hala salak sakla bakıyor ve adamdan bişeyler söylemesini beklediğini ima eder tavırla bakıyordu. "umut" dedi adam, "bütün kötülüklerin anasıdır.".." nietzsche " dedi barmen. "ve umutlar sonsuzdur. Çünkü en büyük yaslar en büyük ölümlerden sonra tutulur." dedi adam. sesinde şiir vardı, sade şiir. barmen gülümsedi ve "masa da masaymış ha!" dedi. Barmen de sağlam barmendi.

adam kadının yanına küçük adımlarla yaklaşırken, "ne desem de konuşmaya başlasam, kızar mı acaba?" gibi düşüncelerle dolu değildi kafası şüphesiz. Zira söylenilecek hiçbir söz içten bir bakışın bıraktığı etkiyi bırakamazdı.   Adam yürüyordu. kadın içiyordu. adam düşünüyordu. kadın içiyordu. adam kadının yanına yaklaşıp bir kelebeğin dahi zor duyabileceği bir sessizlikte "humprey bogard size bakıyor galiba" dedi. kadın içmeye devam etti. adam bu sessizlikten çekip gitmesi gerektiğini anlıyordu ama konuşmadan da duramayacağının ayırdındaydı. Bu akşam konuşamazsa başka birgün koskoca şehirde o kadınla karşılaşamayacağının farkındaydı.bu anı kaçırmamalıydı. Fakat kadın müthişbir umarsızlık içerisinde sadece karşısına bakıyor ve içki-sigara kardeşliğini bozmamanın huzurunu tadıyordu. Kadın adama dönüp bakmamış cevap vermeye tenezzül dahi etmemişti.adam biraz da bunun siniriyle :

-"humprey bogard size bakıyor sanırım demiştim" dedi, sesini yükselterek. Sesinde denize küfreden odiseusun siniri vardı.  Adam kadının kendisine gösterdiği umursamaz tavra kızmıştı. kadın güneş gözlüklerini gözünden çıkardı ve boş göz çukurlarını adama gösterip, sessizce haykırdı:

-göremiyorum!

5 Kasım 2010 Cuma

İtiraf Ediyorum

itiraf ediyorum. ben yaptım. itiraf ediyorum. o da yaptı. ama yalnızdık. henüz eylül ayında kırkıma basacakken-yani gözlerim henüz bir leylak yalnızlığındayken- henüz daha göğe rengini verenin insan, ve aslında bizim mavi dediklerimize brezilyadaki laptop görmemiş kabilenin siyah dediğini bilmezken, aynı kabiledekiler için çıplak gezmek ahlaksızlık değil günlük ritüelken bizde saçını açmanın ahlaksızlık ve günah sayıldığının farkındayken. Evet! Toprak yine aynı topraktı belki, yaprak yine aynı yaprak, hatta peşrev şarkılar daha da peşrevdi belki de.

 
itiraf ediyorum. be-n- yaptım. ellerim kendi rengindeydi, gökyüzüne baktım  bikaç dakika gözlerimi kısmamaya çalışarak.Ah gökyüzü! Kanlı bakirelerin yıkandığı serin cennet ırmakları, Ahh! Solgun ve kızıl bir şafaktı savaş ertesi sizden tek beklediğim. gökyüzü siyahtı brezilyalı yerliler için. ve bulutlara hep giyinmiş kadınların hayalleriyle bakıyorlardı.çocukluğumu düşündüm, tarlalarda sırtüstü uzanıp “bak bu tıpkı boynuzlu birdinozora benziyor değimli?” bu da pan’ın aynısı?” oysa hayal etmek yalnızca çocukların marifetidir, ve her olgun hayal bir tarlanın nadas halidir.

 ellerimi usulca çıkardım ellerimden. ellerimi usulca derisinden çıkardım. ellerimi usulca derisinden çıkarıp göğe uzattım.tutmadı.

itiraf ediyorum. o uzakta yalnız başına ağlıyordu ve karşılıklı ağlatmaların toplamı hiçbir zaman skorboarda yazılmıyordu. berabere biten bi yalnızlığın hüzünlü kalecileriydik ve top elimize henüz değmemişti, hepsi bu. koşa koşa gittim. eksi üç (eksi üç) dereceydi. o kapıdan çıktı, ben kapıdan çıktım. o usulca aktı önümden zaman gibi. ve üstelik brezilya yerlileri zamanı hala günlere bölmemişlerdi.

sırtına dokundum ellerimle.sırtında kaldı ellerim. o bana döndü sonra. ve.:

"sen miydin?"

itiraf ediyorum. ben o vakit ölmüştüm.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...