atilla altıkattaki yazıhaneler sokağına çıkar çıkmaz yolunu kesmeye başladı bilet satıcıları ortam çocuğu kamilin. "ankaraya mı abi?" "urfavar urfavar" "elbistan elbistan elbistan" bağırışlarının arasında mağrur bir gladyatör edasıyla lider adana yazıhanesine girdi. girer girmez kesif bir koku burnunun direklerini richter ölçeğine göre 4.7 şiddetinde salladı ve beynine birkaç toplu iğne sapladı. "lanet olsun bu hayat/lanet olsun bu sevgim/seni çok sevmiştim/sen neden bena böyle yaptın?" diye söylendi. duvarlar konuşsaydı eğer arabesk şarkılarla yaşadıklarını anlatırken muhtemelen ağlayacaklardı. arabesk demişken, ortam çocuğu kamil yazıhanedeki bankoya yaklaşırken iğrenç sarılıkta saçları ve iğrenç tondaki konuşmasıyla yazıhane personeli gülen gözlerle karşıladı onu. "buyrun?" diyen gözlerle süzdü onu, sorular sordu bakışlarıyla. üstelik bakışları lensti. "şey ben saat 7 istanbul arabasının servisi geldi mi acaba diye soracaktım" sesinde kendini bulmak isteyen bir gencin dramı vardı. "15 dakika sonra gelir, 6 buçukta" demesiyle birlikte önünde duran fatura benzeri yığının içine daldı yağlanmış sarı saçlı kadın.
ortam çocuğu kamil biraz mahçup biraz da çaresiz oturdu yazıhanedeki sandalyelerin birine. 15 dakikalık zamanda babasını düşündü, annesini, kardeşlerini, adanayı ama en çok da istanbulu düşündü. hayatında bu döneme ertelediği o kadar çok macera vardı ki üniversitede geçireceği 5 yıl bunlar için yeterli olmayabilirdi. interrail yapacak, work and travel yapacak, su gibi karı kızla yatacak, sabahlara kadar film izleyip boğazın en işlek yerinde pantolonunu indirip boğazın sularına işemeye başlayacaktı. 5 yıl sonra lider adananın neoplan modelli arabasının 37 numaralı koltuğunda camdan bakarken bunların sadece bikaçını yapmış olacaktı. hangilerini gerçeğe dönüştürdüğünüyse bize zaman gösterecek. ben zaten biliyorum hangileri olduğunu ama size zaman gösterecek.
otobüse bindi. normal insanlar nasıl biniyorsa o da öyle binmişti ve bu durum bi hayli tedirgin etmişti ortam çocuğu kamili. zira kamil hayatındaki tecrübelerden de yola çıkarak başına bazı aksiliklerin geleceğini biliyordu. aksilikler gelse gelse kamil gibi siliklerin başına gelirdi çünkü. netekim öyle de oldu. otobüs büyük bağırış çağırışlar "gardaşım saat 7de kalkmıyor mu bu?" sorgulamaları ve huzursuz yolcularıyla birlikte hareket etti saat yediyi çeyrek geçe. "sevgili yolculaerımız lider adana seyahatin size sunduğu...hıııı...hoşgeldiniz. ıııııı. yolculuğumuz yaklaşık 13 saat sürecek(yol bitiminde tam olarak 15 buçuk saat olduğunu görecekti kamil bu 13 saatlik yolculuğun) ve ııııııımmm yolculuk botunca iki zefer mola verilecektir. yoljluğunuzzun iyibir şekilde geccmesini diler tejekkür ederiz".
anons anons olalı böylesi eziyet çekmemişti kuşkusuz. otobüs hareket ettikten yaklaşık on dakika geçmemişken şehirlerarası tuvalet kokusu sarmaya başladı koridoru. muavin oda parfümü fısfıslıyorfu fısfıslamasına fakat yolculardan yükselen metan gazı kapalı alanda sigara içme yasağının kanıtıydı adeta."kapalı alanda osuranların götüne tıpa takılmalı kardeş" diye söylendi kamil.
işte istanbul yolu, işte hayallerim, işte gençliğim, işte geleceğim. kamil bu düşüncelerle yolculuğuna başlamıştı. otobüs muavini parmaklarının ucunda yükselerek en ön sıradaki koltuğun üst bagaj kısmına elini soktu, derken bir adet otobüsün başında bir adet de orta kapı kısmında olmak üzere iki televizyon sarktı aşağıya, işte japonlar işte teknoloji. 2 adet kamilin yan kısmında dört adet önünde 4 adet de arkasındaki koltuklarda olmak üzere yaklaşık 10 kişilik bir işçi grubu sarmıştı kamilin etrafını. sürekli yüksexesle konuşup gülüşüp esprileşiyorlardı. bu kamilin ilk şehirlerarası yolculuğuydu, kamil camdan ürkek gözlerle dışarı bakmaktaydı. ekranda yazılar çıkmaya başladıktan sonra işçilerden daha yüksek sesle konuşanı "maskeli beşler ırak" diye bağırdı, ve güldü. kamil nereye düştüğünü anlayamıyordu, bu yolculuğun hayallerinin başlangıcına ulaştıracağı için fazla ses etmiyordu fakat içten içe bir şeylerin yanlışlığını fark etmişti. "siktir et be kamil, sen de izleyiver şu kahrolası filmi" diye söylendi. kamil her zaman amerikan ingilizcesinde güzel seslendirilebilecek şekilde söylenirdi zaten hepimiz gibi. maskeli beşler ırak diye bağıran adam işçi güruhunun gülüşmesinin ardından tekrar şaha kalktı "ya da recep ivedik" gülüşmeler devam etti. çok kötü oyunculuk barındıran canlandırma sahnelerini yaşıyordu kamil. film başladı. amerikanın ırakı işgal etmesini post-protest bakış açısıyla işleyen ve sanatsallıkta no man's land ile dahi yarışabilecek kaliteye sahip oyunculukta tavan yapmış filmi izlerken işçiler her espriye aynı sırayla gülmeye devam ettiler. kamilin yanında oturan suskun pos bıyıklı işçi elleriyle bir sivrisineği öldürdü, belki de yaralamıştır, olayın ardından sivri sineği tekrar gören olmadı. ağır yaralanmış da olabilir.
kamil bir şiir yazmayı denedi ama bu denli heyecanlıyken şiir yazılmazdı. o da başka şeyler yazmaya çalıştı. üniversitede geçireceği en az 5 yıllık sürenin ardından yapmış olacağı şeyleri not defterine yazmaya karar verdi. ortam çocuğu kamil her zaman planlı çalışırdı. noktası virgülüne kamilin yazdıklarını aktarıyorum(parantez içinde yorumlarımı da esirgemeyeceğim, bilginize):
---en az on tane kız arkadaşım olacak en az 10 tane one night stand(bok var ya amk)
---çiçek pasajında en az 3 kere fasıl(no comment)
---boğazın sularına gecenin köründe don çıkarılıp işenecek
---festivallere gidilip entellektüellik merdivenleri tırmanılacak(müslüm gürses dinlediğin günleri ne çabuk unuttun, peki ya selahattin özdemir?)
---galata kulesinin dibinde, boğazın dibinde, bütün tarihi bütün turistik bütün sikimsonik yerlerde birer tek sigara içilecek.
---bütçe yettiğince fener maçlarına gidilecek(fenerli kamil)
---en az on adet one night stand(otobüste sallana sallana yazılan bir notta iki kere tekrar edilen bir madde çok da mühim olmasa gerek)
yüzünü cama dayamış camdaki yansımasına bakarken gözlerinden bir tek yaş döküldü kamilin, kamil pek ağlamazdı, kamil geçen yıl liseden mezun olurkenki haline hiroşimada ölen çocuklara beyrutta silahlarla oynayan çocuk askerlere ağladı, ha bir de bağıra çağıra ezip geçen zamana...
5 yıl sonra yine başını cama yasladığında şimdi ellerinde olan not defterini kaybettiğini fark edecekti, ve zihninde birer birer çizecekti gerçekleştiremediği hayallerini... zaten hayallerinden başka tutunacak neyi vardı kamilin? müslüm söylüyordu kulaklarında... kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde... "artık siksen geçmez bu 13 saat" diye düşündü ortam çocuğu kamil mp3 çalarının sesini açarken... kaç gece ağladım böyle gizlice...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder