"Hiçbir şey Hayat Kadar Şaşırtıcı Olamaz. Yazı Hariç!"


15 Aralık 2014 Pazartesi

Zaten O Şarkıyı Ben Sana Yazmadım yahut Tek Maçtan Yatmak.


belki çalıkuşunun kanadındaki kızıllığa özenmiştim inceden, -tam da net olarak bilmiyürüm-gerçi o zamanlar her hareketimiz inceden falsoydu bizim. falsoyu roberto carlostan öğrenmiş bir nesil incelikli hayta olmasın da ne olsundu... sevinçlerimiz de keder yüklüydü ziyadesiyle. attila ilhan'ın adını çift t olmadan zikredenin suratına inceden bi tokat nakşederdik, inceden.  ya da cemal süreyanın soyadını çift y ile. ahmed arifi ahmet diye okuyana yahut dahi anlamında kullanılan de'yi bitişik yazma gafletinde bulunana ağız dolusu küfürler vardı hazırda beklettiğimiz.


işte güzelim bu dönemlerdi ülkemize iddaa'nın gelişi. umut dolu karşılamıştık gelişini aşırıya kaçarak. oranları çarpmak falan güzeldi de spor totoda 12 bilen koca koca adamlar dört maçı tutturmayı beceremiyorduk nedense. aşırıya kaçmak da modaydı o zamanlar,. otobanların yapılışını da görmüştü bu gözler, bütün evlere birer birer telefon hattı çekildiğini de.  siyah beyaz televizyonu da kanıksamıştı ve hemen ardından renkli grundigleri de. biz aşırıya kaçmayalım da kim kaçsındı. ozan orhonu önce kilolu sonra zayıflamış sonra yeniden kilolu görmeye yetecek kadar yaşadık biz. aşırıya kaçarak. aşırı yaşadık diyemeyiz ama hiçbir derbi maçından kaçarken de görülmüşlüğümüz de yoktur hani. moğol işgali gibi  gelirken karşımızdan rakip takım, geriye dönmedik. uçarak gelişini de gördü bu gözler satırın, döner bıçağının, bira şişesinin...  çünkü demirsporlu olmak bunu gerektirirdi...



lc waikikiden başka marka yoktu memleketimde o dönemlerde. MP ve jump ayakkabı statü gösterirdi, şimdi beş yaşındaki yeğenim bile nayk demeyi biliyor. henüz açık pazar olabilecek kadar açık değildik dünyaya. yeni yeni ısınıyorduk teknolojinin nimetlerine, külfetinden bahsedene gerici diyorduk haykırarak. durdurabilir sanıyorduk onun konuşması bütün muasırlaşmayı. -mesaj vermiym diyordum ama el mecbur-henüz marka poşetler markalaşmaya başlamamıştı. okuduğumuz şiirlere göre sınıflandırıyordu büyüklerimiz bizi ve şir okumayı da çok seviyorduk öylesine. öylesine okuyorduk ki şiirleri, şairleri yüklememiştir bizim o şiirlere-o masum, o sığırcık kanadı şiirlere- yüklediğimiz manaları. ne vakit yeşil soğan görsek "görüşmecim yeşil soğan göndermiş, haberin var mı?" diyen kel bir adam düşlüyorduk. şiir okuyarak güzelleştirebiliriz sanıyorduk dünyayı, severek, öperek yari yanağından.. değiştirdik de aslında...


aslında amacım bu kadar uzun uzadıya yazmak da değildi ama baktım ki ben yazmıyorum, geçmişim beni yazıyor.. bir romancı (dostoyevski) roman üzerine konuşurken: "yazmaya başlamazdan önce nasıl yazacağımı bilmiyordum. çok sonraları anladım yazanın aslında ben olmadığımı"  demiş. aslında dostoyevski böyle bi adam değildi, o sex drugs and rock'n roll adamıydı daha çok ama bi insan sevişirken mantıklı cümleler kuramaz mı a dostlar? peki ya siz, gökte süzülen bir döner bıçağının döne döne size doğru geldiğini görseniz ne yapardınız?


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...