Efendim Öncelikle onur Ünlü’ye ve Ah Muhsin Ünlü’ye ruh dünyamı aydınlatan birer fener olduklarından ötürü ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (estağfurullah dediklerini de görür gibi oluyorum) ikisini de afili filintalardan takip ediyor onur ünlünün film ve dizilerini izliyor ah muhsin ünlü’yü ise severek-hissederek okuyorum. Aslında ah muhsin ünlüyü daha bi farklı sevdiğimi söylemek istiyorum ve onun da feysbuk status çılgınlığı kurbanı olmasını asla istemiyorum. Umarım olmaz .amin.
Onur ünlü’nün nesimi yetiğin afili filintalardaki bir yazısına(cebecide talebeler) kendi üslubune ekleyip sonunu daha da güzelleştirdiğini biliyor olmam beni bu hadsiz aksiyonun içine soktu. Umarım aslını çok da bok etmeden ve azıcık da olsa güzelleştirerek “post-modern” bir tepkiyle yazacağım bu yazı mazur görülür.
Güneşin oğlu ve polis filmi bir çok bakımdan sonrakinin öncekine göndermeleriyle dolu. (sonraki:güneşin oğlu, önceki:polis) bu göndermelerin en büyüğüyse polis filmi sonuyla güneşin oğlu’nun sonunun hemen hemen aynı olması. İkisinde de özgü namal gidiyor ve haluk bilginer kalıyor, ikisinde haluk bilginer o ünlü “seni seviyorum de! , seniseviyorum, yalan söylüyorsun!” replikleri sıralıyor falan filan.
Güneşin oğlunu izledikten sonra aklıma geldi acaba dedim hani bu profesörün odasında kiralık katille(içine fikri bey kaçmış kurban bey) haluk bilginer(içine profesör kaçmış şair alper canan) konuşurlarken haluk bilginer olayları katile açıklayıp 1950 yılından bu yana belki de başka insanların ruharının yerine geçtiklerini söylese bunu üzerine de katil dönüp profesöre şöyle dese:
“hocam düşünsenize belki de siz bundan önce girdiğiniz bedende bir polistiniz ve belki de ruhsal benliğiniz sürekli sizi belirli bir döngüde tutuyor? Aşk dediğimiz şey de sürekli aynı şeyleri yaşayıp farklı sonuçların doğmasını beklemek değil midir? Öyleyse belki de bu amınakodumun şeylerinin bize olmasının sebebi sikik bir polisin salak bir kıza aşkdır? Belki de biz hiç var olmadık ama kendi varlığımızı düşünüp mutlu oluyoruz?”
Ardından(ulan bu ardından kelimesi de içerisinde hep bir aristokrasi barındırırmış gibi hissederim nedense), profesör(dışı haluk bilginer içi profesör olan) de sakallarını kaşıyıp uzaktaki bir karıncayı izliyormuşcasına dikkatli bakarken birden kendisine gelip:
“bu amına kodumun cümbüşünde hep aynı saçmalığı yaşayıp duruyoruz aslında, düşünsenize fikri bey, herkes farklı düşlerin peşinde koşup denizleri aşıyor, aslında varolmayan ülkelere ulaşıyor ve sonunda bir bakıyorlar ki aslında ilk başladıkları yerdeler”
“dünya yuvalak ya ondandır”
“bi siktir git yahu ben de oturmuş seninle felsefe yapıyorum, akşama kadar bu işi çözemezsek mısırdaki sikik mumyaların içinde sıkışıp kalacağız, artık piramitlerin içinde beklersin bir dahaki güneş tutulmasını”
“il faut cultiver notre jardin”
Bence güneşin oğlunun içerisinde böyle bir diyalog olmasa bile en azından polis filmine varoluşsal bir gönderme yapılabilinebilinirdi.(bu kelimeyi de türkçeye kattığıma göre artık ben türkdil kurumundaki kürsüme geri döneyim. Hoşçakalın anacım, özleyin beni olur mu?)
Güneşin Oğlu - Aslan senin Ecdadını Bızıklar &... Vaycanina
Güneşin Oğlu - Aslan senin Ecdadını Bızıklar &... Vaycanina