Sabah 5te sönüyormuş mesela sokak lambaları, biliyor muydun lili?
sokağının başında tüneyip belki balkona çıkar diye bekliyordum, ışıklar birden sönünce anladım sabah olduğunu. gayri ihtiyari saatime baktım, sabah tam 5ti saat. biliyor musun o anda en çok da sokak lambalarını düşündüm. ne çok lamba var. şu güzelliğe bak lili, yemin ediyorum hayat bize iltimas geçiyor. sokak lambalarının olmadığı sokak köşesinde beklerken sokak lambaları birden sönüverince anlıyor insan aslında orda olduğunu. kim bilir balkon karanlığına bakarken aslında nerelerdeydim lili. sokak lambaları birden yanınca anlamıştı ya hani üstad kaldırımlarda yağmur kokusu eşliğinde ona mecbur olduğunu ama onun yoksunluğunu, ben de o sabah ışıklar birden sönünce anladım. o an orda yani. tak diye. böyle bir kurşun beynimin ortasında delik açmış gibi anladım bundan on yıl sonra bir sokak köşesinde muhallebicinin oğlu filmindeki fikret kuşkan gibi donarak öleceğimi. ya da kör bir dilenci gibi.
sonra ellerimle avuçlarımı ısıtmaya çalışarak, paltomun yakası kalkık yürüdüm lili. yürürken ayak seslerimi duyuyordum. çünkü ankarada sabah 5te kimse yürümez lili. su birikintilerine basmadan yürümeye dikkat ederken hiç ummadık yerden çıkıp paçama yapışıyordu pis sular.paltomun altında gümüş bir pelerin saklamak, ve gitmek isterdim. belki kudüse haçlı donanmasına katılmaya, ya da selahaddinin ordularına. ama gitmek isterdim lili, çünkü gitmek çok aşırı anakronik. paltomun cebinden kanyak şişesini çıkarıp bir fırt almadım, çünkü kanyak şişem yok. zaten beyoğlu da o eski beyoğlu değil.hem feyyaz da fenere gitti. demiştim ya lili gitmek gün aşırı romantik.
” O çok tatlı bir çocuktu ve kuşlarla konuşurdu.”